Kadınlık
meziyetlerinin başında anne olmak şerefi gelir. Annelik, bir gönül ve mânâ
şiiridir. Toplumu ihyâ edip âbâd eden de ve tersine berbâd eden de yine annedir.
Toplumun kurtuluşu, hakîkî annelerin yetiştirilmesiyle mümkündür.
İslâmiyet,
anne olmak sıfatıyla kadına en yüksek ve pek muhterem bir mevkî vermiştir.
Târihin çeşitli dönemlerinde zillet ve hakâret içinde yaşayan kadın, lâyık
olduğu en yüksek şerefe İslâm sâyesinde kavuşmuştur.
Herkese
iyilik etmeyi, herkesin hakkını gözetmeyi emreden İslâm Dîni, kişinin babasına,
özellikle annesine karşı en iyi şekilde davranmasını, haklarına dikkatle riâyet
etmesini emretmiştir.
Nitekim
Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmuştur:
"Biz insana
ana-babasını (onlara iyilik yapmasını) da tavsiye ettik. Anası onu (karnında)
meşakkat üstüne meşekkatle taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl sürmüştür.
Bana, ana ve babana şükret! Dönüşün ancak banadır (dedik).."
Gerçek
anne, hayâtı boyunca maddesini ve mânâsını evlâdına fedâ eder. Anne, yavrusunu
bir müddet cisminde, ondan sonra kollarında ve hayâtı boyunca kabre kadar da
kalbinde taşır.
Abdullâh
b. Mes’ûd (r.a.) der ki: Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’e:
"Allah katında en
sevgili amel hangisidir?" diye sordum. Şöyle buyurdular: "Vaktinde kılınan
namazdır." "Namazdan sonra hangisi daha sevgilidir?" diye tekrar sorduğumda:
"Anaya babaya iyilik
etmektir." buyurdular.
Bunlardan
sonra hangisinin en sevgili olduğunu sordum:
"Allah yolunda
cihaddır.." buyurdular.
Müslüman
olmasa dahi, anneye iyilik etmenin İslâmî açıdan ne kadar önemli olduğunu Hz.
Ebûbekir (r.a.)’ın kızı Hz. Esmâ’ (r. anha)’nın şu rivâyeti apaçık bir şekilde
ortaya koymaktadır:
"Müşrike olan
(Allâh’a ortak koşan) annem Rasûlullah (s.a.v.) zamanında bana gelmişti.
Rasûlullah (s.a.v.)’den sordum ve dedim ki:
"Anam geldi. Bana
ümid bağlamıştır. Ben onu görüp gözetebilir miyim?"
Rasûlullah
(s.a.v.):
"Evet, ananı görüp
gözet!" buyurdu.
Ana-babaya
itâat, Kur’ân-ı Kerîm’de ısrarla tavsiye edilmiştir.
Konu
ile ilgili olarak İsrâ Sûresi 23 ve 24. âyetlerinde şöyle buyurulur:
"Rabbin, "Kendinden
başkasına kulluk etmeyin. Ana-babaya iyi muâmele edin!" diye hükmetti. Eğer
onlardan biri veya her ikisi senin nezdinde ihtiyarlığa ererlerse, onlara
"öff!." (bile) deme! Onları azarlama! Onlara çok güzel (ve tatlı) söz (ler)
söyle! Onlara acıyarak tevâzû kanadını (yerlere kadar) indir! Ve: Yâ Rab! Onlar
beni çocukken nasıl terbiye ettilerse, sen de kendilerini (öylece) esirge!.
de.."
Hz.
Peygamber (s.a.v.), ana-babaya iyi muâmele hakkında:
"Siz iffetli olun ki,
hanımlarınız da iffetli olsun! Siz ana-babanıza iyi davranın ki, evlâdlarınız da
size iyi davransınlar!" buyurur.
Ebû
Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
Hz.
Peygamber (s.a.v.) birgün;
"Burnu sürtülsün!.
Burnu sürtülsün!. Burnu sürtülsün!." buyurdu.
"Kimin burnu
sürtülsün ey Allâh’ın Rasûlü?." diye sorulunca, şu açıklamada bulundu:
"Ana-babasının her
ikisinin veya sadece birinin yaşlılığına ulaştığı halde cennete
giremeyenin..."
Ana
ve babaların en itâat ve hizmete ihtiyaç duydukları ihtiyarlık çağlarında onlara
gereken hizmet, hürmet ve şefkati göstermeyip, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını ve
cenneti kazanamayan çocukların elbette burunları sürtülmeyi hak etmiş
olurlar.
İslâm
Dîni, ana-babaya itâate son derece önem vermiş, ana-babaya karşı gelmeyi de
büyük günahlar arasında saymıştır.
Rasûlullah
(s.a.v.) Efendimiz, bu konuda şöyle buyurmuşlardır:
"Büyük günahlar;
Allâh’a eş koşmak, ana-babaya âsî olmak, haksız yere adam öldürmek ve yalan yere
yemîn etmektir."
Yine
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
"Bir kimsenin ana ve
babasına sövmesi büyük günahlardandır." buyurmuşlardı.
Ashâb-ı
kirâm:
"Yâ Rasûlallah! Bir
adam ana ve babasına söver mi?" dediler.
Hz.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de:
"Evet, bir kimse
başkasının babasına söver, o da buna karşılık onun babasına söver. (Eğer yine
bir kimse) başkasının anasına söverse, o da onun anasına söver." buyurdu.
Diğer
bir hadîs-i şerîfde de Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
"En büyük günahlardan
size haber vereyim mi?" buyurdu.
Ashâb-ı
kirâm da:
"Evet Yâ
Rasûlallah!"
deyince
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
"Allâh’a eş koşmak,
ana ve babaya âsî olmak.." buyurdu.
Dayanmış
olduğu yerden doğrulup oturdu ve:
"Haberiniz olsun,
aman yalan sözden ve yalan şehâdetten sakınınız!" buyurdu. Ve bu cümleyi defalarca
tekrarladı.
Ana
ve babaların emir ve istekleri, dîne uygun olduğu sürece yerine getirilir. Dîne
aykırı olan emirlerine itâat edilmez.
Nitekim
Kur’ân-ı Kerîm’de Lokman Sûresi’nin 15. âyetinde:
"Eğer onlar seni,
hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için
zorlarlarsa, onlara itâat etme! (Ancak) onlarla dünyada iyi
geçin!.." buyurulur.
Bu
âyet-i kerîmenin nüzûl sebebi, Sa’d b. Ebî Vakkâs Hazretleri’nin müslüman
olmasıdır. Hz. Sa’d (r.a.), Hz. Ebûbekir (r.a.)’ın vâsıtası ile müslüman olunca
annesi, öfkesinden üç gün yememiş, içmemiş ve tâkatten düşmüştü. Bunu gören Hz.
Sa’d (r.a.):
"Anneciğim!
Allâh’ı ve Rasûlü’nü
senden daha çok seviyorum. Vallâhi senin bin canın olsa ve bunları, birer birer
İslâmiyet’i bırakmam için versen, ben yine dînimden vazgeçmem!.. Artık dilersen
ye, dilersen yeme!." demişti.
Bunun
üzerine annesi, oğlunun îmânındaki sebât ve kararlılığını görünce çâresiz
kalarak yemeğini yemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder